Zekâ varlığın açık olmasından başka bir şey değildir –önyargı olmadan görebilme kapasitesidir, araya girmeden dinleme kapasitesidir, varsayımlara dayanmadan bir şeyleri yaşayabilme kapasitesidir— zekâ budur. Zekâ varlığın açık olma halidir.
Bu yüzden o entelektüellikle taban tabana zıttır. Entelektüellik zekânın tam zıddıdır. Entelektüel kişi sürekli olarak ön yargılar, bilgi, apriori inançlar taşır. O dinleyemez; sen bir şey söylemeden önce, o çoktan sonuca varmıştır. Sen ne söylersen söyle onun kafasında o kadar çok düşüncenin içinden geçmesi gerekir ki ona ulaştığı zaman tamamen başka bir şey halini alır. Onda çok büyük bir çarpıtma gerçekleşir ve o çok kapalıdır, neredeyse sağır ve kördür. Tüm uzmanlar, bilgili insanlar kördür.
Bir fili görmeye giden beş kör adamın hikayesini biliyor musun?
Bir öğretmen öğrencilerine, küçük kızlara ve oğlanlara bu eski masalı anlatıyordu. Tüm hikayeyi anlattı sonra da küçük bir oğlana sordu; "Bana fili görmeye giden ve sonra da tartışmaya başlayan insanları söyleyebilir misin?" Öyküyü anlatırken çocuğun onu dinleyip dinlemediğini öğrenmek istedi.
Ve çocuk ayağa kalkıp, "Evet biliyorum. Onlar uzmandı" dedi.
Öğretmen onun, "Onlar beş kör adamdı" diyeceğini düşünüyordu. Fakat küçük çocuk, "Onlar uzmandı" dedi. Çocuk çok daha haklı; evet onlar uzmandı. Tüm uzmanlar kördür. Uzmanlık başka her şeye karşı kör olmak demektir. Daha az ve daha az şey hakkında daha çok ve daha çok şey bilirsin. Ve sonra bir gün gelir her şey hakkında hiçbir şey bilmeme nihai hedefine erişirsin. O zaman tamamen kapalı olursun ve tek bir pencere bile açık değildir; o zaman penceresiz hale gelirsin.
Bu zekice değildir. Zekâ rüzgâra, yağmura ve güneşe, her şeye açık olmaktır. Geçmişi taşımamak zekâdır, her an geçmişe ölmek zekâdır, taze ve masum kalmak zekâdır.
Donald ana caddede spor arabasını kullanırken ansızın dikiz aynasında yanıp sönen bir kırmızı ışık fark etti. Bu bir polis arabasıydı.
Donald hemen arabayı yan tarafa çekti. "Memur bey," diye yumurtlayıverdi, "ben sadece 65 km ile gidilecek bölgede 40'la gidiyordum."
"Efendim," dedi memur. "Ben sadece ..."
"Buna ilaveten", diye araya girdi Donald çaresizce, "bir vatandaş olarak bu şekilde korkutulmaktan hoşnut değilim!"
"Lütfen," diye devam etti memur, "sakin olun, rahatlayın..."
"Rahatlamak mı!" diye bağırdı Donald fazlasıyla gergin bir şekilde. "Bana trafik cezası yazacaksınız ve rahatlamamı mı istiyorsunuz!"
"Bayım, bana bir konuşma fırsatı verin. Size ceza yazmayacağım" diye rica etti memur.
"Olamaz!" dedi Donald şaşırmış bir şekilde.
"Sadece sağ arka lastiğinizin patlak olduğunu söylemek istemiştim."
Fakat hiç kimse diğerinin ne söylediğini dinlemeye hazır değildir. Başka birinin söylediği şeyi hiç dinlediğin oldu mu? Söz söylenmeden önce sen çoktan sonuca varmışsındır. Senin sonuçların sabitlenmiş durumda; sen artık akışkan değilsin.
Donmuş olmak salaklaşmak demektir, akışkan kalmak zeki kalmak demektir. Zekâ her zaman bir nehir gibi akıyor. Aptallık bir buz küpü gibi donmuştur. Aptallık her zaman tutarlıdır çünkü o donmuştur.
O katidir, o kesindir. Zekâ tutarsızdır, o akışkandır. Onun tanımı yoktur, o duruma göre hareket etmeye devam eder. O sorumluluk sahibidir ama o tutarlı değildir.
Yalnızca aptal insanlar tutarlı insanlardır. Ne kadar zeki olursan o kadar tutarsız olacaksın çünkü yarın ne olacağını kim bilebilir? Yarın kendi deneyimlerini getirecektir. Nasıl olur da geçmiş günlerinle tutarlı olabilirsin? Eğer bir ölüysen tutarlı olacaksın. Eğer canlıysan tutarsız olmak zorundasın; sen büyüdün, dünya değişti, nehir yeni yerlere doğru akıyor.
Nehir dün bir çölün içinden geçiyordu, bugün o ormanın içinden geçiyor; bu tamamıyla farklı. Dünün deneyimi sonsuza kadar senin tanımın olmamalı; yoksa sen dün öldün. Kişi zamanla birlikte sürekli hareket edebilmeli. Kişi bir süreç olarak kalmalı, kişi asla bir şey olmamalı. Zekâ budur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder