BASİT OLMAK

Basitlik idealler olmadan yaşamaktır, idealler karmaşa yaratır; idealler sende bölünmeler ve dolayısıyla karmaşa yaratır. Başka birisi olmakla ilgilendiğin an karmaşık hale gelirsin. Olduğun kişi olarak kendinden hoşnut olmak basitliktir. Gelecek karmaşa getirir; tamamen şimdide olduğunda basitsin.

Basitlik yoksul bir hayat yaşamak anlamına gelmez. Bu tamamen aptallıktır çünkü kendisine yoksul bir hayatı empoze eden kişi basit falan değildir. O bir ikiyüzlüdür. Yoksulluğu empoze etme ihtiyacı derinlerde tam zıddı için yanıp tutuştuğu anlamına gelir; aksi taktirde empoze etme ihtiyacı niçin olsun? Kendine belirli bir karakteri empoze ediyorsun çünkü sen onun tam tersisin.

Öfkeli insan şefkatli hale gelmek ister; saldırgan kimse barışçıl olmak ister. Eğer saldırgan değilsen saldırgan olmamak için çabalamayacaksın. Ne için? Kendisine yoksulluğu empoze eden kişi kendi özüne göre değil, kendi doğallığına göre değil, basitçe başkalarına göre bir hayat yaşamaya çalışıyor demektir. Ve başkalarına göre yaşamak asla basit olmak demek değildir.

Başkalarına göre yaşamak taklitçi bir hayat yaşamak demektir. O plastik bir hayat olacak: Yüzeyde bir şey olacaksın ve derinde ise onun tam zıddı. Ve sadece derinler önemlidir, yüzey asla önemli değildir. Yüzeyde bir aziz derinde ise bir günahkâr olacaksın. Ve bu senin hakkında belirleyici olacak şeydir çünkü Tanrı sadece senin derinliğinle temas kurar, yüzeyinle değil.

Yüzey toplumla temas halindedir, varoluş derinlikle temastadır. Varoluş sadece senin ne olduğunu bilir, o asla senin oynadığın rolü bilmez. Varoluş asla senin eylemlerini bilmez. Çok büyük bir aziz, bir mahatma rolü oynayabilirsin ama varoluş hiçbir zaman onu bilmeyecek çünkü sahte olan hiçbir şey hakkında bilgi sahibi değildir. Sahte olan her şey varoluşun dışında gerçekleşir. O sadece gerçeği, gerçek seni bilir. Basitlik sadece her kim isen, muazzam bir kabul içinde, hiçbir amaç olmadan, hiçbir ideal olmadan kendin olman demektir. Tüm idealler çöplüktür; hepsinden kurtul.

Basit olmak cesaret ister. O cesaret ister çünkü devamlı bir başkaldırı içinde olacaksın. O cesaret ister çünkü senin çevrende var olan sözde, çürümüş topluma asla uyum sağlamayacaksın. Sürekli bir yabancı olacaksın. Basit olacaksın ve basitliğin güzelliği vardır. Kendinle tamamen uyum içerisinde olacaksın. İçinde hiçbir çatışma olmayacak, içinde hiçbir çatlak olmayacak.

İdeal bölünme getirir. İdeal ne kadar büyükse bölünme o kadar büyük olacaktır. İdeal gelecekte bir gün, belki bu hayatta ya da başka bir hayatta çok büyük bir aziz olacağın anlamına gelir. Bu zaman içinde sen bir günahkârsın. O senin umut etmeyi sürdürmene yardım eder. O senin yüzeye; yarın her şeyin iyi olacağına, yarın olman gerektiği şekilde olacağına inanmaya devam etmene yardım eder. Bugüne katlanılabilir. Onu görmezden gelebilirsin, ona dikkat etmek zorunda değilsin, ona hiç dikkat etmek zorunda değilsin, gerçek şey yarın olacak.

Ancak yarın hiç gelmez. O her zaman bugündür.., o her zaman bugündür.

Ve ideallerle yaşayan kişi gerçeği kaçırmaya devam eder çünkü gerçek şimdi ve buradadır. Şimdi ve burada olmak basit olmaktır: Ağaçlar gibi olmaktır, şimdiburada, bulutlar gibi olmaktır, şimdiburada, kuşlar gibi olmaktır, şimdiburada; Budalar gibi olmaktır, şimdiburada. İdeal yarına ihtiyaç duyar. Basitlik bir ideal değildir. İnsanlar basitlikten de bir ideal yaratmıştır; bu insana özgü bir aptallıktır.

Basitlik asla bir ideal olamaz çünkü hiçbir ideal basitlik yaratamaz. Seni zehirleyen ve seni karmaşık hale sokan, seni bölen, içinde iki kişi —sen olan ve olmak isteyeceğin— yapan idealdir. Artık orada sürekli bir savaş, bir iç savaş olacak.

Ve sen kendinle savaşırken —saldırgan kişi saldırgan olmamaya çalışıyor, çirkin insan güzel olmaya çalışıyor ve bu böyle sürüp gidiyor— sürekli olarak olmadığın bir şey olmaya çabalarken enerjin bu çatışmada dağılır, enerjin kaçar. Ve enerji hazdır. Ve enerjinin olması canlı olmak, taze olmak, genç olmaktır.

İnsanların yüzlerine bak, ne kadar donuk gözüküyor. Onların gözlerinin içine bak onların gözleri tüm parlaklığını ve derinliğini yitirmiştir. Onların mevcudiyetini hisset ve hiçbir yayılım; onlardan akan bir enerji hissetmeyeceksin. Tam tersine sanki onlar seni emiyorlarmış gibi hissedeceksin. Taşan bir enerji olmaktansa onlar kara deliklere dönüşmüştür: Seni emerler, senin enerjini sömürürler. Onlarla birlikte olmak seni daha da yoksullaştırır. Bu nedenle kalabalık bir yere gittiğinde ve geri döndüğünde yorgun, bitkin hissedersin, tükenmiş hissedersin, dinlenmek ihtiyacı duyarsın. Niçin kalabalığın içinde olduktan sonra sanki bir şeyi kaybetmiş gibi hissedersin? Kesinlikle bir şey kaybedersin çünkü kalabalık kara delikler içerir. Ve bir kalabalık ne kadar zeki değilse, ne kadar kütle halindeyse, o kadar tükenmiş hissedeceksin.

Bu yüzden tek başınayken, sessizce otururken, kimse ile birlikte değilken —muazzam bir bekârlık halinde, tek başınayken— kişi yeniden dolar, gençleşir. Bu yüzden meditasyon seni gençleştirir, daha canlı yapar. Varoluşla bir şeyleri paylaşmaya başlarsın. Artık enerjin donmuş değildir; akmaya başlar. Yıldızların olduğu gibi, bir çeşit dansın içindesin. İçinden bir şarkı yükselir.

Fakat kalabalığın içinde her zaman kaybedersin. Meditasyonun içinde ise her zaman kazanırsın. Niçin? Meditasyonda ne olur? Meditasyonda basit hale gelirsin: Artık gelecek senin ilgi alanında değildir. Meditasyon tamamen bununla ilgili bir şeydir: geçmiş ve gelecekle ilgiyi kesmek, şimdi ve burada olmaktır. Sadece bu an mevcuttur. Ve ne zaman bu gerçekleşirse —gün doğumuna bakmak ya da gökyüzünde dolaşan beyaz bir buluta bakmak ya da sessizce, bir ağaçla birleşmek, onunla birlikte olmak ya da kanatlanmış bir kuşu izlemek— ne zaman geçmiş ve geleceği tamamen unuttuğunda ve şimdiki an seni ele geçirdiğinde; bu an seni bütünüyle ele geçirdiğinde gençleşmiş hissedersin. Niçin? Bölünme, idealler tarafından yaratılan bölünme kaybolur. Bu anın içinde teksin, bütünleşmiş; hep berabersin.

Basitlik bir ideal değildir; kendine basitliği empoze edemezsin. Bu yüzden Mahatma Gandhi gibi insanların basit olduğunu asla söylemem. Değillerdir, olamazlar. Basitlik onların idealidir, onu elde etmeye çalışıyorlar. Basitlik gelecekte, çok uzaklarda bir hedeftir ve onlar çok çaba sarf ediyor, çok zorlanıyorlar ve çok büyük bir gayret içindeler. Gayret içindeysen nasıl basitlik yaratabilirsin? Basitlik basitçe olan şey demektir. Gayret sarf ederek varoluşu geliştirmeye çalışıyorsun.

Varoluş olduğu hali ile mükemmeldir, onun geliştirilmeye ihtiyacı yoktur. Sözde azizler devamlı kendilerini geliştirmeye çalışırlar; şundan vazgeç, bundan vazgeç, şunu bastır, bunu empoze et, şu iyi değil, bu iyi değil... Devamlı çaba ve bu çabanın içinde onlar kaybolur.

Basitlik bir çabasızlık halidir; o alçakgönüllülüktür. Ukalalığa karşı yaratılan alçakgönüllülük değil, egoya karşı yaratılan alçakgönüllülük değil, kibirli zihne karşı yaratılan alçakgönüllülük değil. Hayır, alçakgönüllülük kibrin zıddı değildir, alçakgönüllülük basitçe kibrin olmamasıdır. Bu noktayı anlamaya çalış. Eğer alçakgönüllülüğün kibrine karşı ise, eğer kibrini, egonu, ukalalığını bırakmak için uğraştıysan, o zaman yaptığın şey bastırmaktır. Şimdi alçakgönüllülüğün hakkında gururlanacaksın; şimdi ne kadar alçakgönüllü olduğunu mevzu etmeye başlayacaksın. Olan şey budur. Sadece sözde alçakgönüllü insanlara bir bak: onlar devamlı alçakgönüllü olduklarını ilan ediyorlar. Gerçekten alçakgönüllü insanlar alçakgönüllü olduklarını bilmeyecektir; nasıl onu mevzu etsinler? Alçakgönüllü bir kişi artık bir kişilik değildir. Alçakgönüllü kişi bir fana halindedir: Alçakgönüllü kişi çözülmüştür. O artık sadece bir mevcudiyettir. Alçakgönüllülük bir mevcudiyettir, bir kişilik özelliği değildir; bir özellik değil sadece bir mevcudiyettir. Başkaları onu hissedecektir ama sen kendin onu hissedemeyeceksin. Basitlikteki durum da budur.

Basitlik bir felsefeye göre değil, Jainizm'e, Budizm'e, Hinduizm'e göre değil, herhangi bir felsefeye göre değil anbean spontane bir şekilde yaşamaktır. Ne zaman bir felsefeye göre yaşarsan kendine ihanet etmişsindir, kendine düşman olmuşsundur. Basitlik kişinin kendisi ile derin bir dostluk içinde olması, hayatını rahatsız etmeyen bir fikir olmadan yaşaması demektir.

Bu kesinlikle cesaret ister çünkü devamlı olarak güvencesizlik içinde yaşıyor olacaksın. İdeallerle yaşayan insan güvencededir. O öngörülebilir; onun güvencesi budur. Yarın ne yapacağını biliyor. Belli bir durum ortaya çıkarsa ona vereceği tepkinin öyle bir şey olduğunu bilir. O her zaman emindir. Basit bir insan yarın ne olacağını bilmez, bir sonraki an ne olacağını bilmez çünkü kendi geçmişinden hareket etmeyecektir. Kendi mevcut farkındalığından karşılık verecektir.

Basit kişinin "karakteri" yoktur, sadece karmaşık kişinin karakteri vardır. İyi ya da kötü, önemli olan bu değildir. İyi karakterler ve kötü karakterler vardır ama her ikisi de karmaşıktır. Basit kişi karaktersizdir, o ne iyidir ne de kötü ancak onun hiçbir iyi insanda olmayan, hiçbir kötü insanın asla sahip olamayacağı bir güzelliği vardır. Ve iyi ve kötü çok da farklı değildir; onlar aynı madalyonun iki yüzüdür. İyi kimse onun arkasında kötüdür ve kötü kimse onun arkasında iyidir.

Azizlerin her zaman rüyalarında günah işlediğini bilmek seni şaşırtacaktır. Eğer senin sözde azizlerinin rüyalarına bakarsan çok şaşıracaksın. Onlar ne türden rüyalar görürler? Bu onların bastırılmış zihinlerinin kabarması, rüyalarında yüzeye çıkmasıdır. Günahkârlar her zaman rüyalarında aziz olduklarını görürler. Günahkârlar en güzel rüyalara sahiptir çünkü onlar tüm yaşamları boyunca günah işliyorlar. Onlar tüm bu şeylerden yorgun düşmüştür. Artık reddedilen kısım onlara rüyalarında konuşur.

Rüyalarda reddedilen kısımlar sana konuşur, bilinçaltı seninle konuşur: Bilinçaltı senin reddettiğin kısımdır. Unutma, bilincinde iyiysen, bilincinde iyi bir karakter meydana getirdiysen kötü olacaksın: reddettiğin her şey senin bilinçaltın olacak ve tam tersi...

Basit insanın bilinci, bilinçaltı olmaz; onun bölünmesi yoktur. O basitçe farkındadır. Onun tüm evi ışıkla doludur. Onun tüm varlığı yalnızca bir şey bilir: Farkındalık. O hiçbir şeyi reddetmedi dolayısıyla bir bilinçaltı yaratmadı. Bu anlaşılması gereken bir şeydir.

Sigmund Freud ve Carl Gustav Jung ve Alfred Adler ve diğerleri bilinç ve bilinçaltının doğal şeyler olduğunu düşünüyor. Onlar öyle değildir. Bilinçaltı medeniyetin bir yan ürünüdür. Bir insan ne kadar medeni ise bilinçaltı o kadar büyük olur çünkü medeniyet demek baskı demektir. Baskı demek varlığının bazı parçalarının ışığa çıkmasını reddetmen, onları karanlığa itmen, onları bodruma atıp bir daha asla onlarla karşılaşmak istememen anlamına gelir.

İnsanlar cinselliğini, kızgınlığını, saldırganlığını bodruma atmış ve kapıları da kilitlemiştir. Fakat saldırganlık, seks, kızgınlık ve bunun gibi şeyler kilitlenemez. Onlar hayalet gibidir. Onlar duvarların içinden geçebilirler, onları engellemenin bir yolu yoktur. Eğer onları gündüz vakti engellemeyi başarırsan geceleyin gelecekler, onlar rüyalarında hayalet olarak çıkacaklar.

İnsanlar bilinçaltı yüzünden rüya görürler. Bir kişi ne kadar medeni ise o kadar çok rüya görür. Aborjinlere, doğal insanlara git —hâlâ birkaçı hayatta— ve onların pek fazla değil, çok ender, arada bir rüya gördüklerini bilmek seni şaşırtacak. Yıllar geçer ve onlar hiç rüya gördüklerini bildirmez. Onlar rüya olmadan basitçe uyurlar çünkü onlar hiçbir şeyi bastırmadılar. Onlar doğal olarak yaşamaktalar.

Basit kimse bilinçaltına sahip olmayacak, basit kimse rüyalara sahip olmayacak ama karmaşık kişi rüyalara sahip olacak.

Senin başına gelen şey budur. Bir gün oruç tutarsan geceleyin rüyanda bir ziyafet olacak. Oruç rüyada ziyafet yaratır. Ve gün boyunca ziyafet çeken insanlar oruç tutmayı düşünmeye başlayabilir; onlar her zaman onu düşünür. Sadece zengin ülkeler oruç tutmakla ilgilenir hale gelir. Amerika oruç tutmakla, diyet yapmakla ve böyle şeylerle ilgilenir. Yoksul bir ülke oruç tutmayı düşünemez. Yoksul bir ülke her zaman oruç tutuyor, her zaman diyet yapıyor, her zaman yeterince beslenmiyordur. Sadece zenginler oruç tutmayı düşünür. Hindistan'da Jainalar en zengin topluluktur; onların dininde oruç tutma vardır. Müslümanlar en fakir olanlardır, onların dininde oruç vardır. Fakir bir adam dini bir günü kutladığında ziyafet verir. Zengin bir adam dini bir günü kutlarken oruç tutar.

Bundaki mantığı görebilirsin. Biz telafi etmeye devam ederiz. Rüya telafi edicidir, o senin uyanık hayatını telafi eder. Basit adam rüya görmeyecektir, basit adamın herhangi bir bilinçaltı olmayacaktır.

Basit adam basit olacaktır. O anbean nasıl yaşanacağına ilişkin bir fikri olmadan yaşayacaktır; onun bir yaşam felsefesi olmayacaktır. O kendi zekâsına güvenecektir. Bir felsefeye sahip olma ihtiyacı nedir? Niçin bir kimsenin felsefesi olmalı? Bu şekilde o sana rehberlik eder. Bu şu anlama gelir eğer aptalsan bir hayat felsefesine ihtiyaç duyarsın ki bu sayede o sana rehberlik etsin. Eğer zekiysen hiçbir hayat felsefesine ihtiyaç yoktur. Zekâ kendi kendine yeterlidir, kendi kendini aydınlatır.

Kör bir adam rehberlik ister: "Kapı nerede? Hangi yönde ilerlemeliyim? Dönüş nerede?" Sadece kör bir adam hareket etmeden önce kendisini hazırlar. Gözleri olan adam basitçe hareket eder çünkü o görebilir. Kapı geldiğinde bilecektir ve dönüş geldiğinde bilecektir. Gözlerine güvenebilir.

Ve manevi dünyada da durum budur. Zekâna güven, hayat felsefelerine güvenme; yoksa aptal olarak kalacaksın. İnsanlığın büyük bir kısmı aptal olarak kaldı çünkü onlar hayat felsefelerine güvendi; Hıristiyan, Hindu, Müslüman.

Yine çok büyük öneme sahip bir şey hatırlanmalıdır: Her çocuk zeki doğar. Zekâ birkaçının sahip olduğu ve birkaçının sahip olmadığı bir şey değildir. Zekâ hayatın kendi hoş kokusudur. Hayat ona sahiptir; eğer canlıysan zekisin. Ancak ona asla güvenmezsen o yavaş yavaş hayatından kaybolmaya başlar. Şayet bacaklarını kullanmazsan koşma becerini yitireceksin. Eğer üç yıl boyunca gözlerini kullanmazsan ve bir göz bandı ile durursan körleşeceksin. Duyularını sadece onları sürekli kullandığın zaman canlı tutabilirsin.

Zekâ doğal bir olgudur; her çocuk zeki doğar. Çok az insan zeki olarak yaşar. Ve çok az insan zeki olarak ölür. İnsanların yüzde doksan dokuzu tüm hayatları boyunca aptal kalır. Ve onlar başlangıçta aptal değillerdi. O halde ne olur? Onlar asla zekâlarını kullanmazlar. Onlar küçük birer çocukken anne babalarına ve onların rehberliğine güvenirler.

Daha iyi bir dünyada anne babalar eğer gerçekten çocuklarını seviyorlarsa onların kendi zekâlarına güvenmelerini öğretecekler. Daha iyi bir dünyada anne babalar çocuklara mümkün olduğunca bağımsız, kendi başlarına olmalarına yardım edecekler.

Sonra onlar okuldaki öğretmenlerine, sonra da kolejde ve üniversitede profesörlerine güvenmek zorundalar. Hayatlarının üçte biri geçtiğinde tamamen aptallaşmış olarak üniversiteden çıkarlar. Hayatlarının üçte birinde onlara başka birisine güvenmeleri öğretilmiştir: Bu şekilde onların zekâlarının çalışması engellenmiştir. Küçük çocuklara bak, ne kadar zekiler, ne kadar canlılar, ne kadar tazeler, ne kadar muazzam bir şekilde öğrenmeye hazırlar. Ve yaşlı insanlara bak donuk, yavlan, tek bir şey öğrenmeye karşı, bildikleri şeylere tutunan, bilinenlere tutunan, hiçbir maceraya çıkmaya asla hazır olmayan.

Daha iyi bir dünyada çocuklar mümkün olan en kısa sürede kendi başlarına bırakılır; anne babanın tüm gayreti çocuklarının zekâlarını kullanmasını sağlamak olmalıdır. Ve şayet doğru bir eğitim varsa —eğer o eğitimse ve yanlış eğitim değilse— tüm gayret çocuğu kendi zekâsına doğru tekrar ve tekrar geri döndürmek olacaktır ki bu sayede o işlesin, onu kullanabilsin. Başlangıçta çok etkili olmayabilir bu doğrudur —öğretmen doğru cevaba sahip olabilir ve şayet çocuk kendi cevabı üzerinde çalışmak durumunda kalırsa cevap çok doğru olmayabilir— ancak önemli olan bu değildir. Cevap çok da doğru olmayabilir, kitaplarda verilen cevaplarla paralel olmayabilir ama o zeki olacaktır. Ve bu gerçekte en önemli kısımdır.

Çocukları izle ve devamlı şaşıracaksın. Ancak biz onların zekâsını yok etmeye başlarız çünkü biz doğru cevapla çok fazla ilgiliyiz; zeki cevapla değil doğru cevapla. Bu yanlış şeyle ilgilenmektir. Bırak cevap biraz zekice olsun, bırak cevap birazcık orijinal olsun, bırak cevap çocuğun kendisine ait olsun. Doğru olana çok fazla takılma, o kadar acele etme; doğru kendiliğinden gelecektir. Bırak çocuk onu arasın, bırak o kendi kendine tökezlesin. Niçin bu kadar acele ediyoruz?

Biz basitçe çocuğun zekâ gelişimini bırakıyoruz; doğru cevabı veriyoruz. Sadece bir düşün: Tüm süreç çocuğun asla cevabı kendi kendine bulmasına izin vermemektir. Ona cevabı biz veririz. Cevap dışardan verildiğinde zekânın gelişmesine gerek yoktur. Çünkü zekâ sadece cevabı kendisi bulmak zorunda kaldığında gelişir.

Fakat biz doğru fikrine çok fazla takıntılıyız. Hiçbir yanlış asla yapılmamalı. Neden olmasın? Ve hiç hata yapmayan kişi asla gelişemez. Gelişim arada bir senin yanlış yola sapabilmeni, etrafta aptalca dolanmanı, takılmaya başlamanı, yanlış bile olsalar orijinal bir şeyler bulabilmeni gerektirir. Doğru olana kendi çabaların, kendi gelişimin tarafından getirilmelisin; o zaman zekân vardır.

Basit olmak zeki olmak demektir. Basitlik zekâ, idealler olmadan yaşamak, rehberler olmadan, harita olmadan sadece anbean hiç güvence olmadan yaşamak demektir. Bizim doğruya ilişkin ilgimiz ve yanlıştan korkumuz güvenlik korkusundan başka bir şey değildir. Doğru bizi güvenli kılar, yanlış bizi güvensiz kılar ama hayat güvencesizliktir. Hiçbir yerde güvence yoktur. Banka hesabında para olabilir ama banka her an batabilir. Karın ya da kocan olduğu için güvencen olabilir ama karın seni her an terk edebilir, âşık olabilir; ya da kocan ölebilir.

Hayat güvencesizdir. Güvence bizim kendi etrafımızda yarattığımız bir illüzyondur, rahat bir illüzyon. Ve bu illüzyon yüzünden kendi zekâmızı öldürürüz. Basit bir şekilde yaşamak isteyen insan, güvencesizlik içinde yaşamak zorunda kalacaktır, hiçbir şeyin güvencede ve kesin olmadığı bilinmedik bir yolculukta olduğumuz, nereye gittiğimiz hakkında hiç kimsenin emin olamayacağı ve nereden geldiğimiz hakkında kimsenin emin olamayacağı gerçeğini kabul etmek zorunda kalacaktır. Aslında aptal insanlar haricinde hiç kimse emin olma illüzyonuna sahip değildir. Ne kadar zeki isen o kadar emin değilsindir. Ne kadar zeki isen o kadar çekingensindir. Çünkü hayat engindir. Hayat çok büyüktür, ölçülemez, gizemlidir. Nasıl emin olabilirsin? Belirsizlik içinde yaşamak, güvencesizlik içinde yaşamak basitliktir. İdealler olmadan, karakter olmadan geçmişte köklenmemiş bir hayat, gelecek tarafından motive edilmemiş bir hayat; tamamıyla şimdi ve burada bir hayat yaşamak.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder