SONSÖZ

MEDİTASYON ARACILIĞIYLA ZEKÂYI YENİDEN KEŞFETMEK

Zihinde bir düğme vardır. Bu düğmenin adı gözlemci olmak, farkındalık, tanıklıktır. Şayet zihne tanık olmaya başlarsan durmaya başlar. Tanıklık geliştikçe, giderek daha çok ve daha çok gizli bir anahtarın farkına varmaya başlarsın, zihin kolaylıkla durdurulabilir. Ve o an, zihni saatlerce kapatabildiğin zaman büyük bir özgürleşmedir. Ve o geri geldiğinde, sen onu geri çağırdığında gençleşmiş, tazelenmiş olarak geri gelir.

Bu nedenle meditasyon yapanların diğer insanlardan daha zeki olması kaçınılmazdır. Eğer öyle değillerse onların meditasyonu sahtedir, o zaman onlar meditasyonun ne olduğunu bilmiyorlardır; onlar meditasyon adıyla başka bir şey yapıyorlardır. Meditasyon halindeki bir insanın daha duyarlı, daha zeki, daha yaratıcı, daha sevgi dolu, daha şefkatli olması kaçınılmazdır. Bu nitelikler kendiliğinden gelişir ve tüm sır tek bir şeydedir: Zihni durdurmayı öğren. Zihni durdurmayı bildiğin an sen efendi olursun ve o zaman zihin güzel bir mekanizmadır. Onu kullanmak istediğinde kullan, ona ihtiyacın yokken onu kapat.

Meditasyon nedir? O uygulanabilecek bir teknik midir? O senin harcaman gereken bir efor mudur? O zihnin elde edebileceği bir şey midir? Değildir.

Zihnin yapabileceği hiçbir şey meditasyon olamaz; o zihnin ötesindeki bir şeydir, orada zihin tamamıyla çaresizdir. Zihin meditasyona sızamaz; zihnin bittiği yerde meditasyon başlar. Bu unutulmamalı çünkü hayatımızda ne yaparsak yapalım zihnimizle yaparız; ne elde edersek zihnimiz aracılığıyla elde ederiz. Ve sonra içimize doğru döndüğümüzde yine teknikler, metotlar, eylemler şeklinde düşünmeye başlarız çünkü tüm hayat boyunca edindiğimiz tecrübeler bize her şeyin zihin tarafından yapılabileceğini gösterir. Evet. Meditasyon haricinde her şey zihin tarafından yapılabilir; meditasyon dışında her şey zihin tarafından yapılır. Çünkü meditasyon bir kazanım değildir; o zaten mevcuttur, o senin doğandır. O elde edilmek zorunda değildir; onu sadece tanımak gerekir, o sadece anımsanmalı. O seni orada bekliyor; sadece içe bir dönüş ve o orada mevcut. Onu her zaman ve her zaman taşımaktasın.

Meditasyon senin doğanda vardır; o sensin, o senin varlığın, onun senin yaptıklarınla bir ilgisi yok. Ona sahip olamazsın, ona sahip olunmaz. O bir şey değildir. O sensin. O senin varlığın.

Bir kez meditasyonun ne olduğunu anladığında her şey çok netleşir. Aksi taktirde karanlıkta dolanmaya devam edersin. Meditasyon bir netlik halidir, bir zihin hali değildir. Zihin bir kafa karışıklığıdır. Zihin asla net değildir. Olamaz. Düşünceler senin çevrende bulutlar yaratır; onlar ince bulutlardır. Onlar tarafından bir sis yaratılır ve netlik kaybolur. Düşünceler yok olduğunda etrafında artık bulutlar olmadığında, sen basit varlığının içinde iken netlik gerçekleşir. O zaman çok uzakları görebilirsin; o zaman varoluşun en sonunu görebilirsin; o zaman senin bakışın nüfuz eder, varlığın özüne kadar nüfuz eder.

Meditasyon görüşün net, tamamıyla net olmasıdır. Onun hakkında düşünemezsin. Düşünmeyi bir kenara atmak zorundasın. Ben, "Düşünmeyi bir kenara atmalısın," dediğimde çabucak yapmalısın sonucu çıkarma çünkü dili kullanmak zorundayım. O yüzden "Düşünmeyi kenara at" diyorum. Ama eğer bırakmaya başlarsan ıskalayacaksın çünkü yine onu bir eyleme indirgeyeceksin.

"Düşünmeyi bir kenara at" basitçe hiçbir şey yapma demektir. Otur. Bırak düşünceler kendi kendine yerleşsin. Bırak zihin kendiliğinden kalksın. Sen sadece duvara bakarak, sessiz bir köşede hiç bir şey yapmadan otur. Gevşemiş. Rahat. Çabasız. Hiçbir yere gitmeden. Sanki uyanık bir şekilde uykuya dalıyorsun; sen uyanıksın ve rahatlıyorsun ama tüm beden uykuya dalıyor. Sen içerde uyanık kalıyorsun ama tüm beden derin bir rahatlamaya giriyor.

Düşünceler kendiliğinden sakinleşir, onların arasına atlamana gerek yok, onları düzeltmene gerek yok. O tıpkı bir akıntının çamurlu hale gelmesi gibidir... ne yaparsın? Onun içine atlayıp akıntının netleşmesine yardım etmeye mi çalışırsın? Onu daha çok bulandırırsın. Sen sadece kıyıda otur. Bekle. Yapılacak bir şey yok. Çünkü ne yaparsan yap akıntıyı daha çok bulandıracaksın. Eğer birisi akıntıdan geçtiyse ve ölü yapraklar yüzeyi kapladıysa ve çamur yükseldiyse sadece sabır gerekir. Sen sadece kıyıda otur. Hiçbir şey yapmadan izle. Ve akıntı akmaya devam ettikçe ölü yapraklar uzaklaşacak ve çamur çökmeye başlayacak çünkü sonsuza kadar asılı kalamaz.

Bir süre sonra ansızın farkına varacaksın; akıntı yeniden kristal gibi netleşti.

Ne zaman zihninden bir arzu geçse akıntı bulanır. O yüzden sadece otur. Hiçbir şey yapmaya çalışma. Japonya'da bu "sadece oturmak" Zazen olarak adlandırılır; sadece oturmak ve hiçbir şey yapmamak. Ve bir gün meditasyon gerçekleşir. Onu sen kendine getirmedin sana o geldi. Ve o geldiğinde onu hemen tanırsın; o her zaman orada idi ama sen doğru yönde bakmıyordun. Hazine seninle birlikteydi ama sen başka bir yerle meşguldün: Düşüncelerde, arzularda, bin bir tane şeyin içindeydin. Sen yalnızca tek bir şeyle ilgili değildin... Ve o şey senin kendi varlığındı.

Unutma meditasyon sana daha çok ve daha çok zekâ getirecek, sonsuz zekâ, parlak bir zekâ. Meditasyon seni daha canlı ve duyarlı yapacak; hayatın daha zengin hale gelecek.

Sadece oturarak meditasyona girebilirsin ama o zaman sadece oturmak ol; başka hiçbir şey yapma. Eğer sadece oturmak olabilirsen o meditasyon haline gelir. Tamamıyla oturmanın içinde ol; hareketsizlik senin tek hareketin olmalı. Esasen Zen sözcüğü sadece oturmak, hiçbir şey yapmamak anlamına gelen Zazen sözcüğünden gelir. Şayet sadece oturabilirsen, zihninle bir şey yapmadan ve bedeninle bir şey yapmadan, o meditasyona dönüşür; ama o zordur.

Sen başka bir şey yaparken çok kolaylıkla oturabilirsin ama sadece oturuyorken ve hiçbir şey yapmıyorken bu bir soruna dönüşür. Bedenin içindeki her lif hareket etmeye başlar; her damar, her kas hareket etmeye başlar. İnce bir titremenin başladığını hissedersin; daha önceden hiçbir zaman farkında olmadığın vücudun içindeki pek çok noktanın farkına varacaksın. Ve sadece oturmayı ne kadar çok denersen içinde o kadar çok hareket hissedeceksin. O nedenle oturmak sadece daha önceden başka şeyler yaptıysan kullanılabilir.

Sadece yürüyebilirsin bu daha kolaydır. Sadece dans edebilirsin, hatta bu daha kolaydır. Ve daha kolay olan diğer şeyleri yaptıktan sonra, o zaman oturabilirsin. Buda pozisyonunda oturmak gerçekten yapılması gereken en son şeydir. O asla başlangıçta yapılmamalıdır. Sadece tamamen hareketle özdeşleştiğini hissetmeye başladıktan sonra hareketsizlikle de özdeşleştiğini hissetmeye başlayabilirsin.

O nedenle ben asla insanlara sadece oturarak başlayın demem. Başlamanın kolay olduğu yerden başla yoksa gereksiz pek çok şeyi hissetmeye başlayacaksın; var olmayan şeyleri.

Eğer oturmakla başlarsan içerde çok fazla rahatsızlık hissedeceksin. Ne kadar oturmaya çalışırsan o kadar çok rahatsızlık hissedeceksin; sadece delirmiş zihninden başka bir şeyin farkına varmayacaksın. Bu depresyon yaratacak, kendini köşeye sıkışmış hissedeceksin. Mutluluk hissetmeyeceksin; aksine deli olduğunu hissetmeye başlayacaksın. Ve bazen gerçekten delirebilirsin.

Şayet "sadece oturmayı" samimi bir gayretle yaparsan gerçekten delirebilirsin.Yalnızca insanlar gerçekten samimi olarak denemediğinden delirme çok sık gerçekleşmiyor. Bir oturma pozisyonu ile içinde çok fazla delilik olduğunu bilmeye başlarsın. Eğer samimiysen ve devam edersen delirebilirsin. Bu daha önceden oldu, pek çok kez oldu; o yüzden ben asla üzüntü, depresyon, sıkışmışlık duygusu yaratan hiçbir şey önermiyorum. Senin deliliğinin çok fazla farkına varmanı sağlayacak hiçbir şeyi asla önermiyorum. İçindeki deliliğin farkına varmaya hazır olmayabilirsin; belli şeyleri sırasıyla bilmene izin verilebilir. Bilmek her zaman iyi değildir; kendisini, senin onu hazmetme kapasiten geliştikçe yavaş yavaş ortaya çıkarmalı.

Ben senin deliliğinle başlayacağım oturma pozisyonuyla değil. Senin deliliğine izin vereceğim eğer çılgınca dans edersen içinde zıddı gerçekleşir. Çılgın bir dans ile içindeki sessiz bir noktanın farkına varmaya başlarsın; sessizce oturarak deliliğinin farkına varmaya başlarsın. Zıt kutup her zaman farkındalık noktasıdır. Çılgınca, ağlayarak, kaotik nefesle dans etmekle senin deliliğine izin veriyorum. Ondan sonra daha ince bir noktanın, içinde daha derindeki sessiz ve hareketsiz, yüzeydeki çılgınlığın tersi olan bir noktanın farkına varacaksın. Çok mutlu hissedeceksin; merkezinde içsel bir sessizlik var. Fakat eğer sadece oturuyorsan içerdeki çılgın birisidir; dışarıda sessizsin ama içerde delisin.

Eğer aktif bir şeyle başlarsan —pozitif bir şeyle, canlı, hareket eden— daha iyi olacak; o zaman içsel bir hareketsizliğin geliştiğini hissetmeye başlayacaksın. Bu geliştikçe senin için bir oturma pozisyonu ya da bir yatma pozisyonu; daha sessiz meditasyonlar mümkün hale gelecek.

Hareketle, eylemle başlayan bir meditasyon tekniği başka yönlerden de yardımcı olacak. O bir duygusal boşalıma dönüşecek. Sadece oturduğunda kendini engellenmiş hissedersin; zihnin hareket etmek ister ve sen sadece oturursun. Tüm kaslar tersine döner, tüm sinirler tersine döner. Senin için doğal olmayan bir şeyi kendi kendine dayatmaya çalışıyorsun; o zaman kendini dayatan ve dayatılan olarak ikiye bölüyorsun. Ve gerçekte zorlanan ve baskı altına alınan kısım daha orijinal olan kısımdır; o zihninin baskı kuran kısmından daha büyük bir parçadır. Ve büyük parçanın kazanması kaçınılmazdır.

Baskı yapan kısım gerçekten atılmalıdır, baskı gören kısım değil. O senin içinde bir birikim yarattı çünkü onu devamlı olarak baskılıyorsun. Tüm yetiştirilme tarzı, tüm medeniyet, eğitim baskıcıdır. Değişik bir eğitimle, daha bilinçli bir eğitimle, daha farkında anne babalarla çok kolay bir şekilde atılabilecek olan pek çok şeyi bastırmaktasın. Zihnin içsel mekanizmasının daha iyi anlaşılmasıyla toplum senin pek çok şeyi atmana izin verebilirdi.

Örneğin bir çocuk kızgınken biz ona, "Kızma" deriz. O kızgınlığı bastırmaya başlar. Yavaş yavaş anlık olan bir şey kalıcı hale gelir. Artık o kızgın davranmayacaktır ama kızgın kalacaktır. Biz anlık olan pek çok kızgınlığı biriktirmiş durumdayız; hiç kimse bastırılmadığı sürece sürekli olarak kızgın olamaz. Kızgınlık gelip ve giden anlık bir şeydir: Eğer ifade edilirse o zaman artık kızgın değilsindir. O nedenle ben çocuğun kızgın olmasına daha otantik olarak izin verirdim. Kızgın ol ama onun derininde ol; onu bastırma.

Elbette sorunlar olacaktır. Eğer biz "Kızgın ol" dersek o zaman sen gidip birisine kızacaksın. Fakat bir çocuğa şekil verilebilir; ona bir minder verilebilir ve "Mindere kız. Mindere şiddet uygula" denilebilir. En başından çocuk kızgınlığın dönüştürüldüğü bir şekilde yetiştirilebilir. Ona birtakım nesneler verilebilir: o nesneyi kızgınlığı geçene kadar fırlatabilir. Dakikalar içinde, saniyeler içinde kızgınlığı dağılacaktır ve o biriktirilmeyecektir.

Sen kızgınlığı, seksi, şiddeti, hırsı, her şeyi biriktirdin. Şimdi bu birikim senin içinde bir deliliktir. O orada, içindedir. Şayet herhangi bir baskıcı meditasyona başlarsan —örneğin sadece oturmak gibi— sen bunların hepsini bastırıyorsun, onun açığa çıkmasına izin vermiyorsun. O yüzden ben bir duygusal boşalımla başlıyorum. Öncelikle bırak bastırılmışlık havaya fırlatılsın; ve sen öfkeni havaya atabildiğinde olgunlaşmışsındır.

Şayet ben tek başıma sevgi dolu değilsem, ben sadece sevdiğim birisiyle sevgi dolu olabiliyorsam, o zaman gerçekte henüz ben olgun değilimdir. O zaman ben sevecen olmak için dahi başka birisine bağımlıyım; birisi orada olmalı ki ben sevecen olayım. O zaman bu sevgi sadece çok yüzeysel bir şey olabilir; o benim doğam değildir. Odada tek başımayken sevgiyle dolu değilsem, o halde sevme niteliği çok derine inmemiştir; o benim varlığımın bir parçası olmamıştır.

Sen giderek daha az bağımlı oldukça, daha çok ve daha çok olgunlaşırsın. Şayet tek başına kızabilirsen, daha olgunsun demektir. Kızmak için herhangi bir nesneye ihtiyaç duymazsın. O yüzden duygusal boşalmayı başlangıçta bir zorunluluk haline getirdim. Her şeyi gökyüzüne, boşluğa, hiçbir nesne bilincinde olmadan fırlatmalısın.

Kızmak istediğin kimse olmadan öfkelen. Bir neden bulmadan ağla; kahkaha at, gülünecek hiçbir şey olmadan. O zaman tüm birikmiş şeyleri atabilirsin; onu öylece atabilirsin. Ve bunun yolunu bir kez bildin mi, tüm geçmişin ağırlığından kurtulursun.

Dakikalar içerisinde tüm hayatın, hatta hayatların ağırlığından kurtulabilirsin. Eğer her şeyi atmaya hazırsan, eğer deliliğinin ortaya çıkmasına izin verebilirsen, dakikalar içerisinde çok derin bir temizlenme olur. Artık arındın; yeniden bir çocuksun, taze, masum. Şimdi masumiyetinin içinde oturma meditasyonu yapılabilir —sadece oturma ya da sadece uzanma ya da herhangi bir şey— çünkü artık içeride oturmayı rahatsız edecek o deli kişi yoktur.

Temizlenmek ilk şey olmalı —duygusal bir boşalım— aksi taktirde nefes egzersizleriyle, sadece oturmayla, yoga asanaları, pozisyonları uygulamakla sadece bir şeyleri bastırıyorsun.

Sessizlik sana geldiğinde, seni kapladığında o sahte bir şey değildir. Onu sen üretmiyordun; o sana gelir, o senin başına gelir. Tıpkı bir annenin çocuğunun geliştiğini hissettiği gibi, onun içinde geliştiğini hissetmeye başlarsın. İçinde derin bir sessizlik gelişiyor; ona gebe kaldın. Sadece o zaman bir dönüşüm vardır; aksi taktirde o sadece kendini kandırmaktır. Ve kişi kendisini hayatlar ve hayatlar boyunca kandırabilir; bunu yapma kapasitesi sonsuzdur.

Zekâ yeniden keşfedilebilir. Onu keşfetmenin yegâne yolu meditasyondur. Meditasyon yalnızca bir şey yapar: Senin zeki olmanı engellemek için toplum tarafından yaratılmış olan engelleri yok eder. O sadece tıkaçları kaldırır. Onun işlevi negatiftir: Senin sularının akmasını, kaynak sularının canlanmasını engelleyen kayaları kaldırır. Herkes çok büyük bir potansiyel taşıyor ancak toplum onu engellemek için çok büyük kayalar yerleştirmiştir. O senin etrafında Çin Setti yaratmıştır; o seni hapsetmiştir.

Eğer bir Hıristiyan isen Hıristiyan papazları tarafından hapsedilmişsindir. Eğer bir Hindu isen Hindu rahipleri tarafından hapsedilmişsindir. Hapishaneleriniz farklıdır; belki mimarisi değişiktir, odalar farklı bir şekilde, değişik malzemelerle yapılmıştır. Ve belki bazı hapishaneler diğerlerinden daha konforludur, diğerlerinden daha sofistikedir. Elbette Amerikan hapishanesi Hint hapishanesinden çok daha iyidir: mahkûm için radyo vardır, TV vardır. Hintli mahkûmun Hintli kalması kaçınılmazdır. Hintliler öylesine rahatsız edici şekilde yaşarlar ki, nasıl mahkûmlara televizyon, radyo ve konfor sunabilsinler? İmkânsızdır. Onlar orada ceza görmek içindir; onların keyif almasına izin verilemez.

Hıristiyanlık Müslümanlıktan belki biraz daha iyi bir hapishanedir ama hapishane hapishanedir. Ve aslında iyi bir hapishane çok daha tehlikelidir çünkü ona yapışmaya başlayabilirsin, onun dışına çıkmak istemeyebilirsin; onu kendi evinmiş gibi sevmeye başlayabilirsin. Ancak bunların hepsi hapishanedir.

Ve bazen insanlar bir hapishaneden bıkıp hapishanelerini değiştirir. Hindu Hıristiyan olur, Hıristiyan Hindu olur. Şimdi Hare Krishnacılara katılmış pek çok aptal Hıristiyan vardır; aynı aptallık ama yeni bir kılık değiştirmiştir. Hıristiyan olmuş pek çok Hindu vardır —hiç değişiklik yoktur. Hıristiyan olmuş Hinduları gördüm— hiçbir değişiklik yoktur. Hindu olmuş şu Hıristiyanları gördüm, değişiklik yok. Onlar sadece hapishaneleri değiştiler.

Tüm hapishanelerin dışına çıkmak ve bir daha asla herhangi birisine girmemek zekâdır. Zekâ meditasyon aracılığıyla keşfedilir çünkü tüm bu hapishaneler senin zihninde var olur. Neyse ki onlar senin varlığına ulaşamaz. Onlar senin varlığını kirletemez; onlar sadece senin zihnini kirletebilirler, sadece zihnini kaplayabilirler. Eğer zihninin dışına çıkabilirsen, Hıristiyanlığın, Hinduizm'in, Jainizm'in, Budizm'in dışına çıkacaksın ve her türden saçmalık bitecek. Bir nokta koyabilirsin.

Ve sen zihninin dışındayken, onu izlerken, onun farkındayken, sadece ona tanık olurken, zekisindir. Zekân keşfedilmiştir. Toplumun sana yaptığını ortadan kaldırdın; fesadı yok ettin; din adamlarının ve politikacıların komplosunu ortadan kaldırdın. Onun dışına çıktın, özgürsün. Aslında ilk defa gerçek bir insan oldun, hakiki bir insan. Artık tüm gökyüzü senindir.

-&-

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder