BOYUN EĞMEME GÜNAHI

Henry Thoreau üniversiteden çıktığında Emerson'un bu olayı kutlamak için büyük bir parti verdiği söylenir. Ve o katılımcılara şunu söylemiştir: "Bu partiyi Thoreau üniversitede muhteşem bilgiler edindiği için değil, üniversiteden geri gelebildiği ve hâlâ zeki kalabildiği için veriyorum. Üniversite onun zekâsını yok etmeyi başaramamıştır. Üniversite başaramadı, o yüzden bu partiyi veriyorum! Bu genç adama adına eğitim sistemimiz denilen tüm bu kurnaz stratejiden kurtulduğu basit gerçeği yüzünden saygı duyuyorum"

Zekâ basit olarak karşılık verebilme becerisi demektir çünkü hayat bir akıştır. Farkında olmalı ve senden ne istendiğini görebilmelisin, meydan okuma nedir? Zeki insan koşulların gereklerine göre davranır ve aptalsa önceden oluşturulmuş cevaplara göre davranır. Bu cevaplar Buda'dan, Krishna'dan, ya da İsa'dan gelebilir, o her zaman etrafında "kutsal metinler" taşır. O kendisine güvenmekten korkar. Zeki insan kendi içsel bakışına güvenir. O kendi varlığına güvenir. O kendisini sever ve saygı duyar. Zeki olmayan insan başkalarına saygı duyar.

Ve sen neden belli çıkarların niçin aptallık yaratmakla ilgilendiklerini anlayabilirsin. Çünkü bu onların yegâne saygı görme yoludur. Hiçbir ebeveyn çocuğunun gerçekten zeki olmasını istemez çünkü şayet çocuklar zeki olursa asi de olacaktır; onlar boyun da eğmeyeceklerdir. Boyun eğmek sana çok önemli bir değermiş gibi dayatıldı: o öyle değildir. O zekânın mahvedilmiş olmasının en temel nedenlerinden birisidir.

Ben sana itaatsiz ol demiyorum. Diyorum ki, eğer itaat etmek canın istiyorsa et; itaat etmemek istiyorsa canın kendine karşı dürüst ol. Senin tek sorumluluğun kendine karşı olan sorumluluğundur, başkasına değil.

Zeki bir insan risk alır. O alttan alacağına ölmeye razıdır. Elbette gereksiz şeyler için kavga etmeyecektir, o öze ilişkin olmayan şeyler için kavga etmeyecektir ancak esas şeyler söz konusu olduğunda boyun eğmeyecektir.

Ama sen gerekli şeylerle ilgili olarak bile boyun eğdin. Senin Tanrı'ya olan inancın nedir? Sen sadece başkalarına itaat ettin. Tanrı hakkında sen ne biliyorsun? Sen sadece itaat ettin; sen ebeveynlerini izledin ve onlar da kendi ebeveynlerini izledi. Anne babalar zeki olmayan çocuklardan memnundur çünkü onlar itaat eder; onlar itaat etmek zorundadır. Çocuklar şunu öğrenirler; ne yaparlarsa yapsınlar yanlış olacaktır o yüzden de anne babanın tavsiyesini dinlemek daha iyidir.

Binlerce yıldır her toplum çocuklarına, "Anne babanıza saygı duyun" demektedir çünkü çocuklardan korkarlar; onlar anne babalarına saygı göstermeyebilir. Ve ben anne babana saygı gösterme demiyorum. Ben sadece ilk önce kendinize saygı duymak zorundasınız diyorum. Bu saygı sayesinde anne babana, öğretmenine saygı duyabilirsin; herkese saygı duyabilirsin. Şayet kendine saygı duymazsan başka herhangi birisi için göstereceğin saygı sahte olacaktır; derinde bir yerde nefret olacak. Her çocuk anne babasından nefret eder... Derinde şöyle hisseder: "Annem babam benim düşmanlarımdır." O kendi zekâsının nasıl sakatlandığını görebilir.

Bir gece iki çocuğunu yatırdıktan sonra genç bir anne üzerine eski püskü bir bluz ve eski bir pantolon geçirdi ve başını yıkamaya başladı. Başını şampuanlarken çocukların sesinin giderek yükseldiğini ve vahşileştiğini duyabiliyordu. Mümkün olduğunca hızla bitirip başına geniş bir havlu sardı, odalarına fırtına gibi girdi ve çocukları yataklarına geri koyup orada kalmaları için sert bir şekilde uyardı. Ayrılırken iki yaşındaki oğlunun kız kardeşine titrek bir sesle, "bu da kimdi?" dediğini duydu.

Zekâ budur!

Fakat toplum zeki insanlarla ilgilenmez. O arayanlarla ilgilenmez, o askerlerle ilgilenir. O askerler yaratmak ister. Ve sen aptal olmadığın sürece iyi bir asker olamazsın. Aptallığın ne kadar büyükse askerliğin de o kadar iyi olacaktır.

Son asker uçaktan atlayacakken panikledi, çavuşunu yakalayıp tuttu ve dedi ki, "Ya benim ikinci paraşütüm de açılmazsa ne olacak?"

Çavuş gülerek, "Üzülme sen sadece geri gel ben sana yeni bir tane veririm!"

Hayat eğer sürekli bir öğrenme ve keşif ise güzel bir yolculuktur. O zaman onun her anı bir heyecandır. Çünkü her an yeni bir kapı açıyor, her an yeni bir gizem ile temasa geçiyor.

Mürit (disciple) sözcüğü öğrenen anlamına gelir, disiplin (disciple) ise öğrenme süreci demektir. Fakat sözcük kirletilmiştir. Artık disiplin itaat etmek anlamına geliyor. Onlar tüm dünyayı bir izci kampına dönüştürdüler. Yükseklerde bir yerde birisi biliyor; senin öğrenmene gerek yok, sen sadece boyun eğ. Onlar disiplinin anlamını tam zıddına dönüştürdüler.

Öğrenmek otomatik olarak şüpheyi, sorgulamayı, meraklı olmayı, eleştirel olmayı içerir; kesinlikle bir inanan olmayı değil çünkü bir inanan asla öğrenmez. Ama onlar sözcüğü binlerce yıldır bu şekilde kullandı. Ve onlar sadece bir sözcüğü kirletmediler, onlar pek çok sözcüğü kirlettiler. Güzel sözler belli çıkarlar uğruna o kadar çirkinleştirildiler ki sözcüğün orijinal anlamlarını hayal bile edemezsin... Binlerce yıllık kötüye kullanma.

Onlar, insanların orduda disipline edildiği gibi herkesin disiplin altına alınmasını istiyorlar. Sana emrediliyor ve sen neden olduğunu sormadan yapmak zorundasın. Bu öğrenmenin yolu değil! Ve ta en başından beridir onlar insanların zihnine hikayeler yerleştirdiler; örneğin işlenen ilk günah itaat etmemekti. Adem ve Havva cennetten itaat etmedikleri için kovuldular.

Ben buna binlerce farklı açıdan baktım ama Adem ve Havva'nın günah ya da suç işlemiş olduğunu göremiyorum. Onlar sadece keşif yapıyorlardı. Bir bahçedesin ve meyveleri ve çiçekleri, neyin yenilebilir neyin yenilemez olduğunu keşfetmeye başlıyorsun.

Ve onlara iki ağacı yasakladığı için bunun sorumlusu Tanrı'dır. Ağaçları gösterdi ve; "Bu iki ağaca yaklaşmamalısınız. Biri bilgelik ağacı ve diğeri de ölümsüzlük ağacı." Bir düşün Adem ve Havva olsaydın; Tanrı seni bu iki ağaca gitmek için kışkırtıyor olmaz mıydı? Ve bu iki ağaç bilgelik ve ölümsüzlük ağaçlarıydı; Tanrı niçin bunlara karşı olsun? Eğer o gerçek bir baba olsaydı seni sevseydi onları gösterip şöyle derdi: “Bu zehirli bir ağaç ondan yeme. Ya da "Bu ölüm ağacıdır; ondan bir şey yersen öleceksin." Ama bu iki ağaç gayet iyidir! İstediğin kadar yiyebilirsin çünkü bilge olmak ve sonsuz bir hayatının olması kesinlikle doğrudur.

Her baba çocuklarının bilge ve sonsuz hayata sahip olmasını ister. Bu baba sevgisiz kesinlikle sevgisizmiş gibi gözüküyor. Sadece sevgisiz de değil, şeytanın Havva'ya söylediği gibi, "O sizi bu iki ağaçtan alıkoydu. Nedenini biliyor musun? Nedeni, şayet bu iki ağaçtan yerseniz onunla eşit olacaksınız ve o kıskançtır. O sizin ilahi olmanızı istemez. O sizin Tanrı olmanızı, bilgelikle dolu ve ölümsüz olmanızı istemez.”

Ben şeytanın iddiasında yanlış bir şey görmüyorum. O kesinlikle doğrudur. Aslında o insanlığın ilk hamisidir. O olmadan büyük ihtimalle insanlık olmayacaktı: Gautam Buda, Kabir, İsa, Zerdüşt, Lao Tzu olmayacaktı... yalnızca danalar ve eşekler hepsi ot yiyor ve devamlı geviş getiriyor. Ve Tanrı çocukları son derece itaatkâr diye çok mutlu olacaktı.

Ancak bu itaat zehirdir saf zehir. Şeytan dünyadaki ilk devrimci ve evrim, bilgelik, ölümsüzlük kavramlarını düşünen ilk insan sayılmalıdır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder