Kafanın zekâsına zekâ bile denemez; o bilgili olmaktır. Kalbin zekâsı ise zekâdır, mevcut olan yegâne zekâdır. Kafa yalnızca bir toplayıcıdır. O her zaman eskidir, o asla yeni değildir, hiçbir zaman orijinal değildir. O belirli amaçlar için iyidir: Dosyalamak için mükemmeldir! Ve hayatta kişi buna gereksinim duyar; pek çok şeyin hatırlanması mecburidir. Zihin, kafa biyolojik bir bilgisayardır. Ona bilgi yüklemeye de devam edebilirsin ve ne zaman ihtiyaç duyarsan onu oradan çıkarabilirsin. O matematik için, hesap yapmak için iyidir, günü birlik hayat, ticaret hayatı için iyidir. Ama şayet bunun hayatın tümü olduğunu düşünüyorsan aptal olarak kalacaksın. Hiçbir zaman hissetmenin güzelliğini ve kalbin lütuflarını bilemeyeceksin. Sadece kalp aracılığıyla hayat bulan zarafeti, kalp aracılığıyla gelen Tanrısallığı bilmeyeceksin. Asla duayı bilmeyeceksin, asla şiirselliği bilmeyeceksin, asla sevgiyi bilmeyeceksin.
Kalbin zekâsı hayatında şiirselliği yaratır, adımlarına bir dans bahşeder, hayatını bir keyfe, bir kutlamaya, bir kahkahaya, bir şenliğe dönüştürür. Sana espri anlayışı verir. O sana sevme ve paylaşma kapasitesi verir. Gerçek hayat budur. Kafadan yaşanan hayat mekanik bir hayattır. Bir robota dönüşürsün; belki çok verimli olursun. Robotlar çok yararlıdır. Makineler, insandan daha verimlidir. Kafanla çok daha fazla kazanırsın ama daha çok yaşamazsın. Belki daha yüksek bir yaşam standardın olur ama hiç hayatın olmayacak.
Hayat kalbe aittir. Hayat sadece kalbin içinden yeşerir. Sevginin yeşerdiği, hayatın yeşerdiği, ruhun yeşerdiği toprak kalbe aittir. Güzel olan her şey, gerçekten değerli olan her şey, anlamlı, önemli olan her şey kalpten gelir. Kalp senin tam merkezindir, kafa ise sadece senin çeperindir. Kafada yaşamak merkezin hazinelerinin ve güzelliklerinin hiç farkına varmadan çeperde yaşamaktır. Çeperde yaşamak aptallıktır.
Kafada yaşamak ahmaklıktır. Kalpte yaşayıp ne zaman gerekirse kafayı kullanmak zekâ ister. Fakat merkez, efendi varlığının tam merkezindedir.
Efendi kalptir ve kafa ise sadece bir hizmetkârdır; zekâ budur. Kafa efendi haline gelip kalbi tamamen unuttuğu zaman ise bu aptallıktır.
Bunu seçmek sana kalmıştır. Unutma kafa bir köle olarak çok güzel bir köledir, çok faydalıdır. Fakat efendi olarak tehlikeli bir efendidir ve bütün hayatını mahvedecek, tüm hayatını zehirleyecektir. Çevrene bir bak! İnsanların yaşamları kesinlikle zehirlenmiştir, kafa tarafından zehirlenmiştir. Onlar hissedemez, onlar artık duyarlı değil, onları hiçbir şey heyecanlandırmaz. Güneş doğar ama onların içinde hiçbir şey doğmaz; onlar güneşe boş gözlerle bakar. Gökyüzü yıldızlarla dolar —mucize, gizem!— ama kalplerinde hiçbir şey kıpırdamaz, hiçbir şarkı yükselmez. Kuşlar şarkı söyler; insan şarkı söylemeyi unutmuştur. Bulutlar gökyüzüne gelir ve tavus kuşları dans eder ve insan dans etmeyi bilmez. O sakatlanmıştır, bir sakat haline gelmiştir. Ağaçlar çiçek açar ve insan ise düşünür hiç hissetmez ve hissetmeden çiçek açmak mümkün değildir.
Hayatını başka bir açıdan izle, gözlemle, yakından bak. Sana hiç kimse yardım etmeyecek. Başkalarına çok uzun zamandır güveniyorsun; bu nedenle aptallaştın. Şimdi özen göster; bu senin kendi sorumluluğun. Hayatında ne yapıyor olduğuna derin bir şekilde ve nüfuz ederek bakmalısın, bunu kendine borçlusun. Kalbinde hiç şiirsellik var mı? Eğer yoksa o zaman vakit kaybetme. Kalbine şiir dokuması ve örmesi için yardımcı ol. Hayatında hiç romantizm var mı yok mu? Eğer yoksa sen şimdiden kendi mezarındasın.
Dışına çık! Bırak hayat içinde romantik bir şeye, macera gibi bir şeye sahip olsun. Keşfet! Milyonlarca güzellik ve ihtişam seni bekliyor. Sen asla hayatın tapınağının içine girmeden sürekli olarak etrafında dolaşıp dolaşıp duruyorsun. Kapı kalptir.
Gerçek zekâ kalbe aittir. O entelektüel değildir, o duygusaldır. O düşünmek gibi değildir, o hissetmek gibidir. O mantık değildir o aşktır.
Sevgi yalnızca zekâsını sürekli keskinleştiren kişiler için mevcuttur. Sevgi sıradan olan için değildir... sevgi zeki olmayanlara göre değildir. Zeki olmayan kişi çok büyük bir entelektüel olabilir. Aslında zeki olmayan insanlar entelektüel olmaya çalışır; bu onların zeki olmadıklarını saklamalarının bir yoludur. Sevgi entelektüellere göre değildir. Sevgi tamamıyla farklı türden bir yeteneğe ihtiyaç duyar; yetenekli bir kalbe, yetenekli bir kafaya değil.
Sevginin kendi zekâsı vardır, onun kendine göre görme, algılama yöntemi vardır, kendine özgü bir hayatı anlama yöntemi vardır, varoluşun gizemini anlamanın kendine has bir yolu vardır. Şair ona bir filozoftan çok daha yakındır. Ve mistik ise tam olarak tapınağın içindedir. Şair merdivenlerdedir, filozof ise tam dışarıdadır. En iyi ihtimalle bahçe içindeki yola yaklaşabilir. Ama asla merdivenlere değil. O sürekli olarak etrafta dolanır durur. O devamlı tapınağın etrafında, tapınağın dış duvarları hakkında çalışmalar yaparak dolanır durur ve öylesine mest olur ki dış duvarların gerçek tapınak olmadığını ve ilahi olanın içerde olduğunu tamamen unutur.
Şair kapıya ulaşır ama kapı o kadar güzeldir ki o hipnotize olur. O vardığını düşünür; daha fazla ne olabilir ki? Filozof ise içerde ne olduğunu tahmin etmenin içinde kaybolur. O asla oraya gitmez, o basitçe düşünür, felsefe yapar. Şair gizemin içine sızmaya çalışır ama kapıya yakın bir yerde oltaya takılır. Mistik ise tapınağın en merkezindeki kutsal odanın içine girer.
Yöntem sevgidir ve yöntem sevgi dolu zekâdır. Sevgi ve zekâ bir araya geldiğinde bir insan için mümkün olan her şeyin gerçek olabileceği bir alan yaratırsın. Sevgi dolu bir zekâ senin ihtiyaç duyduğun şeydir. Tek başına zekâ entelektüel hale gelir, tek başına sevgi ise aşırı duygusallığa dönüşür ama sevgi dolu bir zekâ asla entelektüelliğe ya da aşırı duygusallığa dönüşmez. O sana yeni türden bir bütünlük yeni bir kristalleşme sağlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder