Bir soru: İnsanlık piramidinin Ayetullah Humeyni ve Albert Einstein'ı içerdiğini ve ikisi arasında niteliksel bir fark olmadığını söylediğini duyunca şok oldum. Üçüncü bir alternatif yok mu?
Ben de şok oldum ancak kişi gerçek karşısında çaresizdir. Ayetullah Humeyni ve Albert Einstein arasında niteliksel bir fark olmadığı bir hakikattir; azıcık da olsa niteliksel bir fark olma olasılığı olsaydı bunu duyurmaktan memnun olurdum. Bu her ikisinin de aynı çeşit insan olduğu anlamına gelmez.
Ayetullah Humeyni bir delidir. Albert Einstein bir dâhidir, insanlığın üretmiş olduğu en keskin zekâdır. O nedenle ikisinin aynı çeşit insan olduğunu söylemiyorum. Ama ne yapabilirim? Onlar aynı aralığa aitler. Ayetullah en düşük sıradadır, Albert Einstein en yüksektedir ama fark sadece derecelerdedir; o aynı piramittir.
Ayetullah Humeyni, Adolf Hitler, Joseph Stalin, Benito Mussolini, Mao Tse-tung; onların hepsi Albert Einstein, Bertrand Russel, Jean Paul Sartre, Kari Jaspers kadar insandırlar.
Onların hepsi tek bir insanlığa, tek bir zihne aittirler. Ancak Ayetullah Humeyni ve onun şürekası hastadır. Zihin aynıdır ama hasta bir zihindir, ters yüz olmuştur. Albert Einstein ve Bertrand Russel sağlıklıdır. O aynı zihindir ama doğru biçimdedir; olması gerektiği şekildedir.
Ancak onların iki ayrı kategoriye ait olduğunu söyleyemem; bu bir yalan olur. Bu teselli edici olur; şok olmazdın, ben şok olmazdım, herkes mutlu olurdu. Fakat böylesi aptal bir teselli için hakikati yok etmek kimseye yardım etmeyecek.
Fakat niçin bir taraftan bakıyorsun? Göz önünde bulundurulması gereken pek çok mevzu var. Niçin bunu çok büyük bir ferahlama olarak görmüyorsun? Sen yalnızca tek bir şeyi düşündün, bu yüzden şok oldun. Ben de şok oldum ama ben aynı zamanda heyecanlandım, mutluluktan uçtum.
Sen sadece bir şeyi, Albert Einstein'ın Ayetullah Humeyni'nin seviyesine düştüğünü düşündün ama niçin diğer olasılığı Ayetullah Humeyni'nin Albert Einstein seviyesine yükseltilebileceğini göremiyorsun? Ben bu delirmiş insanlar için muhteşem bir olasılığın kapısını açıyorum. Ve bu delirmiş insanlar insanlığa hükmetmiştir; bir şey yapılmak zorunda. İnsanlık olduğu haliyle kötü, şeytani değil ama bir Ayetullah Humeyni tüm bir ülkeyi çılgınlığa, ahmaklığa sürükleyebilir.
Bu insanların kendi çılgınlıklarını ve aptallıklarını saklamak için kullandıkları isimler, sözcükler, ilkeler güzeldir. Ayetullah Humeyni her gün Kuran-ı Kerim'e atıfta bulunur. Onun okumasına gerek yoktur; o onu, tüm Kuran-ı Kerim'i hatmetmiştir. O devamlı olarak Kuran-ı Kerim'den alıntılar yapar. Ve onu dinleyenler ve izleyenler onun İslâm'ın başarısına yardımcı olmak için gönderilmiş bir peygamber, bir Allah'ın elçisi olduğuna inanır. Tüm dinlerin inandığı şey budur: Şayet onlar başarılı olursa, sadece o zaman insanlık için bir gelecek vardır; aksi taktirde bir gelecek yoktur, insanlık bitmiştir. Ve onun yaptığı şey çok barbarca, çok çirkin, çok insanlık dışıdır... İnsanlar devamlı katlediliyor, devamlı kafaları uçuruluyor. İnsanlar binlerce izleyicinin önünde meydanlarda ölene kadar dövülüyor; ve bu İslâm'ın başarısıdır diye tüm bu destekçiler zevkten çılgına dönüyor.
Ayetullah Humeyni İslâm prensiplerine dayanılarak yapılan her şeyin doğru olduğunu söyler. Başka bir yol; neyin yanlış, neyin doğru olduğunu belirleyecek başka bir kriter yoktur. Bir insanın kafasını kesmek İslâm'a uygundur. Şayet bir insan Müslüman olmaya istekli değilse öldürülmesi daha iyidir. Bir Müslüman olmadan yaşamak ölmekten beterdir çünkü ölüm onun hayat tarzını değiştirebilir. Muhtemelen bu bedende, bu zihindeyken Müslüman olma kapasitesine sahip değildir, o halde bu beden ve zihin yok edilmelidir. Bunlar onun kurtuluşu için engeldir. Ve, bir İslâm'ın neferi tarafından öldürülmenin kendisi bile onur verici bir şeydir. Gurur duymalısın: Sen muhteşem bir ölüme kavuştun. Muhteşem bir hayata kavuşamadın ama muhteşem bir ölümün oldu. O yüzden İslamcı katiller tarafından öldürülen kişi şanslıdır. Ve onu öldüren insanlar da büyük bir sevap işliyorlar çünkü onların adama yardım etmekten, onun varlığını dönüştürmekten başka bir motivasyonları yok. Onlar bu insan için Allah'a giden yolu temizleyip paklıyorlar. Onlar Allah için çalışıyorlar: onlar cennette birer aziz olarak doğacaklar. O halde iki taraf da yararlanıyor. Her iki taraf da son derece yararlanıyorsa, manevi olarak yarar sağlıyorsa bir şey nasıl yanlış ve kötü olabilir?
İnsanların kurnazlığını görüyor musun? Ancak bu Ayetullah seninle aynı zihni taşıyor, sadece o biraz kafayı yemiş. Fakat o onarılabilir.
Bu dünyanın her yerinde oluyor... Daha birkaç gün önce Aziz Peter'in bazilikasından —Cristendom'daki en yüksek kilise— bir kadın atlayıp intihar etti. Kimse nedenini bilmiyor ve muhtemelen kimse de asla bilemeyecek. Fakat bunu duyduğumda bu kadının önemli bir şeyi ortaya koyduğu duygusu bana aniden geldi. Tüm insanlık Aziz Peter'in bazilikasından atlayarak ölecek. Bu kadın bir öncü. O basitçe bunun tüm insanlığın başına geleceğini söyledi. Ve onlar —papa, kardinaller, piskoposlar, rahipler— bunun olmasını yüreklendirmek için ellerinden gelen her şeyi yapıyorlar.
Çok saygın bir hümanist, Katolik bir rahibe olan Judith Vaughan Katolik kilisesinden kovuldu. O, Kaliforniya'da yoksul, terk edilmiş, reddedilmiş kadınlar için bir barınma evi işletiyordu. Ve o binlerce kadına yardım etti. Ama onun tüm hayatı boyunca yaptığı işlerin hiçbir önemi yok; o sadece küçük bir hata, Hıristiyan bürokrasisinin gözünde bir hata yaptı. Kürtaj haklarını savunan bir gazete ilanını imzaladı. Gazete bu ilanı savunan kişilerin onu imzalayarak gazeteye geri göndermesini istemişti, bu sayede tüm Hıristiyanların kürtaj hakkına karşı olmadığını söyleyebileceklerdi. Rahibe Judith imzaladı; ve bu çok büyük bir günahtır.
Bu kadın tüm hayatı boyunca çalıştı, binlerce kadına hizmet etti, bütün Kaliforniya'da saygı görüyordu ve o kadınların problemlerini —kürtaj, çocuklar, yetimler— onu kiliseden kovan bu ahmaklardan çok daha iyi anlıyordu. Onu sadece kiliseden kovmakla kalmayıp, onun fakir kadınlar, acı çeken kadınlar için yaratmış olduğu barınma evine girmesini de engellediler. Ona kiliseye ya da barınma evine girme izni vermiyorlar ve o artık bir rahibe değil. Hiç kimse onun hümanist şeyler yapmasını umursamıyor.
Daha çok nüfus daha çok problem demektir; ve sen var olan problemleri dahi çözemiyorsun. Her çocuk kendisi ile birlikte binlerce problem getirir. Şimdiden dünyanın kaldırabileceğinden daha çok insan dünyaya gelmiştir. Amerika gibi ülkeler dahi yeryüzünden çoktan silinmiş olması gereken sorunlara sahiptir; Ya üçüncü dünya, fakir dünyaya ne demeli? Afrika, Latin Amerika, Asya; bu ülkelere ne demeli?
Amerika'da milyonlarca ve milyonlarca okuma yazmayı bilmeyen yetişkin var. Dünyanın en zengin —teknolojik olarak, bilimsel olarak, kültürel olarak, her yönden zirvedeki— ülkesinde milyonlarca yetişkin hâlâ eğitimsizdir, bir gazete okuyamıyor. Ve sen hâlâ yeni insanlar getirmeye devam ediyorsun? Basit problemleri bile çözemiyorsun; ve daha karmaşık problemler de var.
Bhopal'deki gaz patlamasında binlerce insan öldü. Hamile olup ölmeyen bütün kadınlar sonradan çocuk doğurmaya başladı. Binlerce çocuk annesinin karnından ölü ya da sakat ya da kör ya da kötürüm olarak geliyordu. Canlı doğan birkaç tanesi altı hafta içinde öldü. Doktorlar ve bilim adamları gazın cenini bu kadar ağır bir şekilde etkileyebileceğini düşünmüyorlardı. Ve bu sadece küçük bir patlamaydı. Senin nükleer ve atomik patlamaların gerçekleşmeye başladığında bunun seni nasıl etkileyeceği hayal bile edilemez. O sadece seni etkilemeyecek; seni takip eden kuşakları da etkileyecek. Tüm insanlığın geleceğini etkileyecek.
Bu problemleri kim yaratıyor? Zihin. Aynı zihin onları çözebilir.
O yüzden Ayetullah Humeyni ve Albert Einstein aynı çizgiye ait dediğimde...eğer sen yalnızca Albert Einstein'ın Ayetullah Humeyni gibi olduğunu düşünürsen şoka gireceksin. Ancak eğer Ayetullah Humeyni'nin de Albert Einstein'ın kapasitesine sahip olabileceğini düşünürsen o zaman benim gibi heyecanlanacaksın.
Fakat ben sadece zihin piramidi hakkında konuştum. Zihnin dışına çıkmış insanlardan, meditasyon yapanlardan bahsetmedim. Onlar her ikisinden de nitelik olarak farklıdır.
Bir meditasyon insanı Ayetullah Humeyni'den olduğu kadar, Albert Einstein'dan da aynı mesafededir çünkü o zihnin kendisinden çok uzaklardadır.
Piramit sadece zihnin içindeki insanlar içindir, o yüzden kendini sıkıntıya sokma. Piramidin dışına atlayabilirsin; hiç kimse seni orada olmaya zorlamıyor. Onun içinde ya da dışında olmak senin kararındır. Bir izleyici olabilirsin. Piramidin dışında dur ve sürüp giden tüm bu saçma oyunu izle.
Ben piramidin bir parçası değilim. Bu yüzden piramit hakkında konuşabilirim, onu her açıdan tüm detayları ile tanımlayabilirim çünkü ben sadece bir izleyiciyim. Piramidin etrafında dolanabilirim, onun tüm yüzlerini görebilirim. Onun en aşağıdaki derinliklerini görebilirim, onun en yüksek tepelerini görebilirim çünkü ben onun içinde değilim.
Eğer onun içindeysen onu bütünlüğü ile izlemen mümkün olmaz; onun dışında olmak zorundasın. Ve böyle insanlar asırlardır vardı; çok az ama bunun bir önemi yok: Tek bir kimse bile piramitten kaçabilirse bu olasılığı kanıtlamak için yeterlidir ve ondan pek çok kişi kaçmıştır.
Senin tarafından birazcık çaba, birazcık uyanıklık ve zihnin dışına çıkabilirsin çünkü piramit katı bir şeyden yapılmamıştır; tuğlalar düşüncelerden yapılmadır. Sen bir düşünce duvarı ile çevrilisin. Onun dışına gelmek çok kolaydır. Duvarda bir delik açmana bile gerek yok, bir kapı açmana bile gerek yok. Sen sadece sessizce dur ve duvar gerçekten var mı ya da sadece öyle mi gözüküyor bak.
Doğu'da ona serap diyorlar; o sadece gerçekmiş gibi gözükür. Onun yakınına geldiğinde, ona daha iyi baktığında, o daha da çok kaybolmaya başlar. Düşünceler bu dünyadaki en maddi olmayan şeylerdir; içlerinde maddeye ilişkin hiçbir şey yoktur.
Senin düşüncelerin tıpkı hayaletler gibidir. Sen, asla onlarla karşılaşmaya çalışmadan, asla kendini onlara doğru döndürüp onlara bakmadan, basitçe onlara inanmaya devam edip duruyorsun. Durup baktığın her düşüncenin eriyip gitmesi seni şaşırtacaktır. O senin onu izler halde olman karşısında ayakta kalamaz.
O yüzden üçüncü bir alternatif vardır. Ayetullah Humeyni ya da Albert Einstein olmana gerek yok. Albert Einstein iyi bir adamdır ama iyi ve kötü aynı madalyonun iki yüzüdür. Aziz ve günahkâr aynı madalyonun iki yüzüdür; cennet ve cehennem, Tanrı ve şeytan aynı madalyonun iki yüzüdür. Biri diğeri olmadan var olamaz.
Ama üçüncü bir alternatif vardır —her ikisi de olman gerekmiyor— ve bu gerçekten kendin olmaktır.
Zihin piramidinin dışında olmak kendi varlığının tapınağına girmektir.
Piramit ölüler içindir aslen piramitler Mısırlı kral ve kraliçelerin mezarlarıydı. Onlar mezarlıktır. Ve ben zihin için piramit sözcüğünü kullandığımda bunu bilerek kullandım. Zihin de ölü şeylerin, geçmiş anıların, deneyimlerin, gölgelerin...tüm gölgelerin mezarlığıdır. Ancak yavaş yavaş onlar öyle kalın hale gelir ki senin etrafında karanlık bir perde yaratırlar.
Eğer kendi gölgenden kaçmak istersen ne yapman gerektiğini düşünüyorsun? Koşmak mı? Gölgen sen nereye gidersen git seni takip edecek, seninle birlikte olacak; o senin gölgen. Ve bir gölgenin varlığı mevcut değildir; o bir hayalettir. Ondan kurtulmanın tek yolu geri dönüp onun herhangi bir maddiyatı olup olmadığını bulmaya çalışmaktır. Hiçbir şey yok orada! O saf negatifliktir. O sadece senin güneş ışıklarının yolu üzerinde durman yüzünden güneş ışıklarının içeri girememesidir. Ve güneşin yokluğu gölgeyi oluşturur.
Senin düşüncelerinle ilgili durum da tam olarak budur. Sen gözlemci olmadığın için sen sessiz olmadığın için, hiçbir çarpıtma olmadan şeyleri net bir şekilde göremediğin için düşünceler farkındalığın yerini alıyor. Sen farkında olmadıkça düşünceler devam edecek. Zihin sen değilsin o başka birisidir: Sen sadece bir gözlemcisin. Ve sadece birkaç anlık izleme seni piramidin dışına hiç savaşmadan, hiç mücadele etmeden, hiç çaba sarf etmeden çıkmaya hazır hale getirecek. Sen sadece ayağa kalk ve dışarı çık.
İnsanlar avuntu verici olan her şeye inanmaya devam ediyorlar. Onların hayaletleri, onların tanrıları, onların cennetleri ve cehennemleri; bunlar hep sadece avuntudur. Onların azizleri, kutsal insanları, ilahları; hepsi avuntudur. Hakiki bir insan tüm bu çürümüş pisliğin dışına çıkmak için cesarete ihtiyaç duyar. Ve onun dışına çıkmanın tek yolu kendi düşünce süreçlerine tanık olmandır. Ve o kolaydır, o dünyadaki en kolay şeydir. Onu sadece bir kez yapmak zorundasın ama onu bir kez bile asla denemezsin ve onun en zor şey olduğunu düşünüp durursun.
Ben de onun çok zor bir şey olduğunu düşünüyordum çünkü her kitapta okuduğum, herkesin bana söylediği şey buydu; o, o kadar zor ve büyük bir olaydı ki bir insanın zihinsizlik durumuna gelmesi hayatlar sürerdi. Herkes bunu söylediğinde ve bunun tek bir istisnası dahi olmadığında senin de ona inanmaya başlaman çok doğaldır.
Ama ben biraz eksantriğim. Benim mantığım sıradan yolu takip etmez, o zikzak yapar. Bir kez herkesin ona çok zor dediğini, tüm kutsal kitapların ona zor dediğini fark ettiğimde aklıma gelen ilk şey onu kimsenin denememiş olduğuydu. Aksi taktirde farklı fikirler olurdu. Birisi onun zor olduğunu söylerdi; birisi onun bundan daha da zor olduğunu söylerdi; birisi onun daha az zor olduğunu söylerdi. Dünyanın her tarafından onun zor olduğu konusunda anonim bir destek olması imkânsızdır. Tek olasılık onu kimsenin denememiş olduğuydu. Ama hiç kimse kendi cehaletini itiraf etmek istemez. O zaman en iyi yaklaşım onun zor olduğu, çok zor olduğu; hayatlar boyunca sürdüğü kolektif kabulüyle aynı fikirde olmaktır.
Bu fikri terk ettim. "O, bu hayatta olmak zorunda; aksi taktirde onun olmasına hiçbir hayatta izin vermeyeceğim onunla mücadele edeceğim," dedim. "Ya şimdi ya hiç" benim değişmez yaklaşımım oldu ve "Ya şimdi ya hiç" diye karar verdiğim gün o gerçekleşti. O günden beridir insanların nasıl aptal yerine konduğu beni şaşırtıyor.
En basit şey en imkânsız şey yapılmıştı ve en basit şey üçüncü alternatif için kapıyı aralar.
O seni piramidin dışına çıkartır: Sen artık bir zihin değilsin. Ve o zaman sadece kim olduğunu biliyorsun. Ve onu bilmek elde etmeye değer olan tek şeyi elde etmektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder